TÜKETMEDEN YEMEK-İÇMEK
Mart 06, 2025TÜKETMEDEN YEMEK-İÇMEK
Dil, kaderin hem katibi hem de raportörüdür. İnsan nasıl konuşuyorsa öyle yaşıyor, nasıl yaşıyorsa öyle konuşuyordur. Konuşulan, kadere kaydolur, kaydolmuş olan da dilden sadır olur.
Söz, sözün içindeki mana, sözün tasarruf alanına giren zahir-batın tüm elemanlar ve olaylar bir bütündür. Bir şey söylenip geçilmekle ömrünü tamamlamış olmaz. Çoğunlukla yaşamaya devam eder. Dilden sadır olan, yeni bir kaderin inşasının nedeni bile olabilir. Söz bazan da çok dikkatli ve sabırlı bir hafiye gibidir, yıllar sonra kişiyi eliyle koymuşçasına bulur. Bu durum hayatla da sınırlı değildir. Öldükten sonra da söz, iyi ya da kötü nitelemelerle, adres göstermeye devam eder.
Günlük dilde niteleyerek kullandığımız kimi tabir ve kelimeler hayata nasıl baktığımızın fotoğrafını bire bir verebilir. Kişinin kullandığı dil, aynı zamanda, onun hayata karşı nasıl bir sorumluluk üstlendiğini, hangi seviyeden onu kavradığını ve hangi kalite veya kalitesizlikleri hayatına davet ettiğinine dair ciddi bir göstergedir.
"Tüketmek", kanserojen bir kelimedir. Zamanı, insanı, hakikati, yediğimiz-içtiğimiz şeyleri... her şeyi tüketmek. Bilgiyi tüketmek, hikmeti tüketmek, dini tüketmek, kendini tüketmek...
Yenilip içilen şeyler hakkında, yemek-içmek değil de tüketmek tabirini kullanmak bir cürümdür. Tüketirsen, tükenirsin. Tükettiğin her ne ise, o döner seni tüketir. Tükettiğin şey, yok ettiğin şeydir. Yok ettiğin sana varlık ve dirlik veremez. Dedik ya söz, manası ve tasarrufuyla bir bütündür. Hadi canım,ne var ki bunda demeyin. Bünyeye hangi söze dayalı telkinlerle göndermelerde bulunursak o da icraatını öyle yapar. Gerçekten tüketir. Ama bize bir faydası olmaz. Biz zannediyoruz ki, yediğimiz ve içtiğimiz şeyler sadece sağlıklı bir bünye ve dolayısıyla yaşamak için gereklidir. İyi de onlardan insan hasıl oluyor. Yenilip-içilen maddeler insana dönüşüyor. Oradan ilim, hikmet, ahlak, iyi-kötü, akıl, vicdan, nefs de varlık buluyor. İnsanda olup biteni sadece biyolojik bünye üzerinden okumak, kişi kimliğini ortaya koyan asıl etmenleri göz ardı etmektir. Haramın maddesi, helal ve haram oluşuna göre değişmez. Aynı maddedir. Peki burada problem nedir. Kişinin hırsızlık yaparak çaldığı ekmekle, parasını verip aldığı ekmek arasında nesnel olarak bir fark var mıdır; hayır. Farkı doğuran nedir o halde. Düşünelim, bir lokmayı çiğneyip yuttuktan sonra, vücudumuzun o lokmayı sindirme, enzimlerine ayırma, kana yükleme vs işlemlerinin hangisinde tasarruf sahibiyiz. Kendi kendine işleyen bir sistem var değil mi. Şayet o bir lokmanın vücutta gördüğü işlem, bizim irademize verilmiş olsaydı, biz de bütün bir hayatımızı o lokmanın işlenmesine sarfetseydik hakkından gelebilir miydik. O halde sistemi bir çalıştıran var. Sisteme çalışma emrini veren kelimeler, kelimenin sahibinden kendisine yüklenen ruh ne ise ona göre hareket eder. Allah bir şeye haram demişse, o haramdan mutlak surette rızasını çekmiştir ve alan İblis'e kalmıştır. Doğal olarak 'haram'ın kelimelerine ruh vermek ve o ruha göre haramın bünyede işlevsel hale gelmesi de İblis'in inisiyatifine kalmıştır artık.
Lütfen dikkat,
Ağzımızı adeta şapırdatarak, ben veya biz, haftada üç kilo patates, beş kilo domates tüketiyorum/tüketiyoruz vs.kabilinden sözleri hemen terkedelim. Çocuklarımıza anneciğim/babacığım ya da insan topluluklarına yığın demeyi hemen terketmemiz gerektiği gibi. Bunların hepsi insanı kendi kendisinin kölesi haline getirmeye yönelik İblis lakırdıları ve eylemleridir.
Erdal Çakır
0 comments