AKIL, KALP ve RUH DÜNYAMIZ ÜZERİNDE KÜRESEL ÖLÇEKTE YAPILAN İKLİMLENDİRME ÇALIŞMALARI
Mart 06, 2025Artık özgürsün ey insan dediklerinde, 'birey tanrılar' olarak deliler gibi âleme, âlemin içindeki âleme ve âlemlerin Rabbine saldırdık. Öyle ya bir tanrı ancak muadili olan bir tanrıyla muhatap olabilirdi ve gerekirse amansız bir savaşa tutuşabilirdi. Bununla da kalmadı tabii, düşünme, hissetme, nakletme, uygulama özelliklerimizin her birerini de tanrılaştırdık. Bağlamına uygun bir biçimde zekaya, kalbe, akla tanrısal payeler verildi. Ancak zeka, kendisine yüklenilen kutsiyetle, en yüksek makama yani Arş'ın rabliği makamına oturtuldu. Özgürleşmiştik… Tanrıdan, tabiattan ve hatta kendimizden. Fakat ne gariptir ki, hayatımızı belirleyen faktörler ve yapı elemanlarında bir değişiklik olmamıştı; bağımlılığımız devam ediyordu: Yemek-içmek, barınmak zorundaydık; soğukta üşüyüp, sıcakta bunalıyorduk. Bu nasıl tanrılıktı…
Artık özgürsün diyen ses, bu sefer döndü ve bize, olmadı, böyle olmadı, sefilleştin, yalnızlaştın, senden beklenen bu değildi, senden beklenen 'sen' olabilmen için ontolojik ve sosyal manada reenkarne olman lazım. Ne yapmalısın? Olgunlaşmalısın. Peki nasıl? Gayet basit. Şimdi sana emredilecek olanı yap, kayıtsız şartsız itaat et, işaret edeceğimiz ve adına büyük sistemler diyeceğimiz yapılara teslim ol dedi.
Küresel tarikatlar dönemi başlamıştı artık. Mürşidi, mürebbisi tek olan ve usûlü tek elden yazılıp uygulamaya konan büyük tarikatler dönemi…
Laisizm, Kapitalizm, Darwinizm, Sosyalizm, Liberalizm ve bunları tek çatı altında toplayan Modernizm vs... Bir de bunlardan bazılarının 'NEO' lakaplı ya da künyeli olanları ihdas edildi zaman içinde (Neo liberalizm gibi). Modern büyük başlığı altında kendini tanımlaman yeterliydi; sosyalist, liberal veya darwin meşrepli olabilirdin; bunun hiçbir sakıncası yoktu. Esas olan, yektay-ı ferd sıfatlı büyük mürşide koşulsuz bağlılıktı.
İklimlendiriliyorduk. Ne demekti iklimlendirme: İngilizcesi air condition olan ve Türkçe'ye hava şartlandırılması olarak çevrilen kavram. Soğutuluyorduk, ısıtılıyorduk, nemimiz alınıyordu duruma göre. Yatıyorduk kalkıyoruk ihtilal oluyordu dünyanın her tarafında ve bizde. Altıncı Filo'nun askerlerini Sarayburnu'nda Boğaz'a döküyorduk ihtilal oluyordu dünyada ve bizde. Verilen emir gereği biribirimizi öldürüyorduk yine ihtilal oluyordu dünyanın her yerinde ve bizde. Yektay-ı Ferd kurbana doymuyordu. Yektay-ı Ferd bizi biliyordu ama biz onu bilmiyorduk. Dolayısıyla kime, nasıl tevbe edeceğimizi de bilmiyorduk. Bileşik olun, tek renk olun diyordu, oluyorduk; yığın olun diyordu oluyorduk; azalın diyordu azalıyorduk; çoğalın diyordu çoğalıyorduk; hasılı çöp olun diyordu, oluyorduk. Ortak bir yanımız vardı o da, liberal cennetizm rüyaları görmekti. Rüyayı görüyorduk görmesine de tabirini kime yaptıracağımızı bilemiyorduk, dolayısıyla kapı kapı dolaşıyorduk. Şimdi bazılarımız Liberalizmin, özellikle de Neo Liberalizmin ilmihalini yazma hazırlıkları içinde. Bu böyle olmayacaktı çünkü.
Şimdi hakkını verelim ama, güzel iklimlendiriliyoruz. Isıtılıyoruz, soğutuluyoruz, varsa fazla nemimiz, alınıyor; yoksa nemlendiriliyoruz. Öyle ki bu herşeyimize nüfuz etmiş durumda: Dilimize, dinimize, siyasetimize, hayatımıza…
Ciddiyetini kaybetmiş bir dünyaya yapılacak en büyük göndermedir Pandemizm. "Ne bu ya diyoruz", "Ne olacaksa olsun, artık yeter" diyoruz. Diyoruz da kime diyoruz. Mesela birileri kalkıp "Sözde pandemi" derse, biz de ona "Sözde yektay-ı Ferd" mi diyeceğiz. Diyebilecek miyiz? Peki Yektay-ı Ferd kimdir? Ne oldu, zurnanın sesinin kesildiği yere mi geldik? Hadi konuşalım…
El-Hakîm'in hikmetine uyarsan Hâkim, uymazsan mahkûm olursun. Hikmet-i hükûmet edersen iktidar, etmezsen ibtizal olursun.
Erdal Çakır.
0 comments