DAMLADA ÇOĞALAN DENİZ

Hırkamı çıkarıp ruhumun üzerine serdim. Benden hiçbir şey kalmayacaktı geriye, ahdetmiştim. Ahdetmiştim, çünkü ben, bütün geriye kalmışlık...

Hırkamı çıkarıp ruhumun üzerine serdim. Benden hiçbir şey kalmayacaktı geriye, ahdetmiştim. Ahdetmiştim, çünkü ben, bütün geriye kalmışlıkların ve geride bırakılmışlıkların ardınca yürüyen bir gelecek zaman imgesiydim. Yoluna oturduğumda, şaşkınlığına sırtını dayamış güneş ışınlarında çoğalan sokaklar, bir bir üstümden geçip gölgene dökülüyordu. Kana susamış hayaletlerin köşe başlarına bıraktıkları masalları dinleyince, bir nesnenin bir özneyi yutuş denemelerini cesur bir kavrayışla yok edip geçtim. Susamışlığımı kopya eden her ne varsa, çölleşen figürlerle kayıp gidiyordu avucundan zamanın. Ben umursamıyordum.

Gözlerimle gördüğüm ilk hikayem olduğunu biliyordum. Gözlerimle gördüğüm ve sürekli insandan hikayeye, hikayeden insana dönüşen ilk hikaye. Bu vaktin yolcusu sen misin diye sormuştun hani. Hani, yolculuğum ben demiştim, yolcu değil. Bütün yolcuların yoluna serilmiş yolculuk. Bütün ilk hikayelerin ilk adımındaki ilk seğirme, ilk heyecan ve topuklarına kadar kana bulanmış o kutsal yorgunluk.

Bu yol gözlerinde biter ama yolculuk devam eder demiştim. Sana getirmem gereken geceler var demiştim, gündüzler var, yüzyıllar var. Seni götürmem gereken günler, aylar, yıllar ve kıyamet var. Sonrası da var. Sondan önceki sen, senden önceki sonralar var. Yürünecek çok yol, yürünecek çok sen ve çok ben var.

Bir damlaydım ben, bütün denizleri içine alan. Bir mezar kadar serindim ve bir mezar taşı kadar yakıcı. Ettiğim her sözün kabuğunu soyduğumda ölümün her türlüsü ve dirimin şavkıyan tüm renkleri avucuma birikiyordu. Ölümün bir mertebe olduğunu anlamam uzun sürdü. Uzun seferler, uzun rüyalar, uzun yokoluşlar ve uzun varoluşlar yaşamam gerekti. Sen bunların hepsi olabilir miydin. Veya bunların hepsi sen.

Kırık bir ifade gibi yaşadım belki. Düzgün cümleler kurulamamış olabilir benden hele de düzgün hayatlar. Ama kendisinden çokça hüküm cümlesi çıkarılmış upuzun bir ibare olduğumu biliyorum. Bir soru işareti gibi görmedim hayatı. Benden önce defalarca  tekrar tekrar yaşanmış ve sanki bütün soruların da toplam cevabıydı hayatım. Sormadım, sorulmadım, yaşadım sadece.

Bir soruluk hakkım olsaydı bu hayatın içinde, şöyle mi sorardım acaba:

Sen bu hayatın neresindesin.

 

Erdal Çakır

 

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

0 comments

Flickr Images